Karakter boyutu :13 Punto15 Punto17 Punto19 Punto
Pirahen eser sahibi İşleyen ile sohbet

Pirahen eser sahibi İşleyen ile sohbet

Hemşerimiz Şener işleyen Mükkemel bir esere imza attı.O eser hakkında doyumsuz bir söyleşi gerçekleştirdik

09.11.2016 / 17:01


Mithat K:Sayın Şener İşleyen, bir hemşehriniz olarak sizi yıllar öncesinde yaptığınız radyo programlarınızdaki sesinizle, şiirlerinizle, gazetelerde yazdığınız makalelerinizle tanıyoruz. Ardından mesleğiniz icabı edebiyata, yazarlığa, şairliğe ara verdiniz ve mesleğinizde de su yönetimi ve enerji konularında yaptığınız çalışmalardaki başarılarla Karapınar’a ve Karapınarlılara gurur kaynağı oldunuz. Şimdi ise tekrar Pîrahen isimli bir romanla edebiyat dünyasında “ben de varım” dediniz. Bir radyo programında “şiir ben de doğum lekesi” sözünüzü duymuştum. Bu doğum lekesinin romana yansıyan sürecini sizden dinlemek isteriz.



Şener İ:Benim üzerime doğduğum toprakların ayinesi yansımış anlaşılan. Daha doğmadan annemin çocuk özlemine dair yaktığı ağıtlar ekilmiş göbek bağıma. O sırrın içindedir “şiir ben de doğum lekesi” cümlemin hikâyesi. Tenimde ki güneş yanıkları, kıraç toprakların yüzüme çalan çatlakları, kum fırtınalarının genzime gergef gergef işlediği kekik ve alıç kokusu hem edebiyat hayatımın hem iş hayatımın azim tohumlarıydı. Gün geldi o tohumlar büyüdü ve hasada başladık.



Dolayısıyla edebiyat beni hiç bırakmadı, hiç ara vermedim. Ki edebiyat aşktır, siz onu bıraksanız dahi o sizi bırakmıyor. 90’lı yıllarda başlayan radyoculuk ve gazetecilik hayatım memuriyete atılmamla bitmişti belki ama yazmak eylemi sır sandığımdaki kalp ajandamda hep devam etti. İnternet ve sosyal medya hayatımıza girince, sandığın kilitleri açıldı ve oradan ruhumun gülistanındaki sırlı rayihaların kokusunu duyurmaya başladım takipçilerime.



 



Mithat K:Peki, bu rayihaları sosyal medya kullanmayan ya da kaleminizi tanımayan kişilerle paylaşmaya ne zaman karar verdiniz?



Şener İ:O da sosyal medya ve internet aracılığı ile oldu aslında. Sitemi takip eden, sosyal medya hesaplarımı takip eden edebiyatsever girişimcilerden teklifler aldım. Mesela Kırklar Kulübü Yayınevinin sahibi Yunus Coşkun, bir konu belirleyip kırk farklı yazardan o konu hakkında yazılar derleyip kitaplar basıyor. İlk yazma teklifi ondan geldi ve onbeşe yakın kitapta farklı konularda yazılarım basıldı. Ardından Bab-ı Şiir isimli şiir derlemeleri kitaplarında şiirlerim basıldı. Zaten değişik dergi ve antolojilerde haberli, habersiz sayısız şiirim yayınlanıyordu ama basılı eserlere imza atmam bu şekilde başladı.



 



Mithat K:Roman yazma hikâyeniz nasıl başladı. Zira “Pîrahen” isimli romanınız satışa çıktı ve daha çıkmadan romana dair yaptığınız mini paylaşımlar edebiyat dünyasında oldukça merak uyandırdı.



Şener İ:Hayatımız tevafuklar zincirinden oluşuyor. Bir sebeple kadîm dostum, şeddeli vefam, yazar-şair-editör Mehtap Altan Hanımefendi’yle edebiyata dair muhabbetimiz oldu. O muhabbetlerin birinde benim yıllar önce yazdığım bir şiirin yazılma hikâyesiydi konu. Ben hikâyeyi anlatınca “yazmalısın” dedi Mehtap Hanım “romanlaştırmalısın bu hikâyeyi.” Ve ben de yirmi küsür yıllık hayalime o tevafuk ile başladım.



 



Mithat K:Çok merak ettim şimdi. Hem şiiri hem de Pîrahen’le bağlantısını. Anlatır mısınız biraz?



Şener İ:Karapınarlı hemşehrilerim radyoda çalıştığım dönemden bilirler Züleyha isimli uzun şiirimi. Yıllar önce Kur’an’da Yusuf Suresini okuduğumda, mealini, tefsirlerini incelediğimde dökülmüştü o sözler gönül bağımdan. Asırlar öncesinde Yusuf’un sırtından gömleğini asılan Züleyha, kim bilir günümüzde nasıl ve ne şekilde asılıyordu bizim de gömleğimizi?.. İşte buradan hareketle Pîrahen, Yusuf AS’ın ve Züleyha validemizin hayatını anlatan bir roman oldu.



 



MiTHAT K:Çok bilindik ve hakkında yazılmış birçok eser olması hasebiyle zor bir konu seçmişsiniz diyebilir miyiz ya da Pîrahen’i diğerlerinden ayıran, okuyucuyu ona çeken şey ne olacak?



Şener İ:Evet aslında bu bir risk. Ama konu hakkında yazılmış bütün romanlar, mesneviler, araştırmalar genelde sadece “aşk” temasını ele almışlar. Yusuf Suresi sadece Kur’an’da değil, Tevrat ve İncil’de de geçiyor. Onun için Yusuf AS’ı yazan yerli ve yabancı bütün yazarlar her üç kaynaktan da faydalanmışlar ve ne yazık ki neredeyse hepsinin temel çıkış noktası aşk olmuş. Ama sadece Kur’an’a değil, Tevrat ve İncil’e de dayandırıldığı için tahrif edilmiş, hurafelere boğulmuş bir şekilde. Pîrahen’de ise sadece aşk yok. Öksüzlük var, kardeş ihaneti var, baba hasreti var, iftira var, zindan var, sabır var, sultanlık var ve diğer eserlerin aksine vuslat var. Kur’an-Kerim, hadis kaynakları ve rivayetlerde anlatıldığı kadarıyla, hüzünle yoğrulmuş hayatların vuslat fırınında pişerek yine hüzünle kesişmesi var.



 



Mithat K:“Hüzünle yoğrulmuş hayatların vuslat fırınında pişerek yine hüzünle kesişmesi” kelimesini biraz açabilir misiniz?



Şener İ:Bu sorunuza cevap verebilmek için Yusuf Suresinin nüzul dönemi ve sebebine bakmak lazım… Allah Rasulü Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’in adıydı hüzün! O daha doğmadan babasının kaybıyla tanışmıştı hüzünle ve o yakasını hiç bırakmamıştı ondan sonra da. Çocuk yaşta annesini, gençliğin ilkbaharında dedesini kaybetmişti. Hüzün yılları dese de o yıllarına, ömrü hüzünle devam edecek hüzün peygamberi diye anılacaktı kıyamete dek. Nübüvvet ve Risalet vazifesi başladıktan yıllar sonra Hud suresini aktarırken arkadaşlarına, helâk olan kavimlerin durumlarını düşünüp kendi ümmeti için endişelenmiş "bu sure beni 10 yıl yaşlandırdı" demişti. Bu endişe hüzünden beterdi. Hud Suresinin her bir harfi ciğerini sökecek kadar acı verirken rahmet peygamberine ötelerden yeni bir surenin ilk ayetleri iniyordu sağanak sağanak… "üzülme habîbim! ben senden sonra hiçbir ümmeti helâk etmeyeceğim... madem çok üzüldün sana bir kıssa anlatayım da dinle ve rahatla, o ki kıssaların en güzeli..." diyordu Rab Tealâ. Hâlbuki anlatılan kıssa da baştan sona hüzündü. O hüzün peygamberiydi, Onu rahatlatacak kıssa da hüzünlü olmalıydı. Babası, dedesi, onun da babası peygamber olan ve soyundan da peygamberler gelecek olan Yusuf'un kıssasıydı bu, o kıssayı bugün asırlar sonra "Pîrahen" anlatıyor size... Hüzün peygamberi başka bir hüzün peygamberinin kıssasıyla rahatlamıştı, Onun ümmeti de acıların sarmaladığı ahir zamanda hüzünle rahatlamalı! Hüzünle yoğrulmuş hayatlar vuslat fırınında pişerek yine hüzün sarmalında rahatlamalı…



 



Mithat K:Son olarak Pîrahen ne demek diye sorsam…



Şener İ:Pîrahen, Yusuf AS’ın üç gömleğinden birisi ve en önemlisi. O nübüvvet gömleği. Hz. İbrahim’i ateşte yakmayan örtü o. Ve kumaşı cennette dokunmuş, dikişi cennette dikilmiş bir gömlek. Yusuf’a kuyuda yoldaş olan, Züleyha’yı güzelliğine kavuşturan, Yakup’un kör olan gözlerini açan gömlek. O gömleğin söküklerini diktik, işlemelerini yeniden aslına uygun olarak yapmaya çalıştık bu romanda. Tevafuklar ve rüyalar cennetinde karşılaştığım imgeydi o. Ben cennette dokunan ve dikilen o gömleğin resmini çizmiştim sadece ama o resmin çizilmesine vesile olan Sevgili dostum, editörüm Mehtap Altan onu imgeleriyle ele aldı, cennetengiz işlemelerini, oyalarını yaptı. Giymeniz için Pîrahen’i edebiyat mağazalarına astık birlikte. Şimdi sıra sizde; ister giyin, ister dinleyin, ister izleyin…



 



Mithat K:Bu doyumsuz sohbetiniz için çok teşekkür ediyor, Pîrahen için de okuyucusu bol olsun diyorum.



Şener İ:Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ediyor, Pîrahen’in tüm okuyucularımın ruhlarına dokunmasını temenni ediyorum.


Etiketler:
Bu 3319
YAZARLAR